MURAT SELAM
“Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım unutma bizi… Bir gün sesimiz hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım unutma bizi…”
Uğur Mumcu ‘nun unutulmayan bazı sözleri
“Ben Atatürkçüyüm….
Ben, cumhuriyetçiyim…
Ben lâikim…
Ben antiemperyalistim…
Ben tam bağımsız Türkiye’den yanayım…
Ben insan hakları savunucuyum…
Ben, terörün karşısındayım…
Ben, yobazların, hırsızların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıyım.
Dün sabaha değin, araştırarak yazdığım hiçbir konuyu yalanlayamadınız.
Öyleyse vurun, parçalayın, her parçamdan benim gibiler beni aşacaklar doğacaktır.”
“İmam-hatip liselerini bitirenler neden ilahiyat fakülteleri ve İslam enstitülerine gitmiyorlar da ille de kaymakam, vali, savcı, yargıç ve subay olmak istiyorlar? Bu uzun vadeli eğitim ve bürokratik yerleşim projesini kimler planlıyor? ”
“Cemaatlere, tarikatlara giren çocuklar 30 sene sonra general olacaklar cumhuriyete karşı ayaklanacaklar.”
“Gerçekte vicdan özgürlüğü, gerçekte demokrasi laik toplumda meydana gelir.Çünkü anti-laik toplumda dince kutsal sayılan kavramlar, siyasal amaçlar için her gün sömürülür. ya da Türkiye’de olduğu gibi Arap sermayesi tarafından Türkiye’de kurulan banka sistemlerinde olduğu gibi mali çıkarlar açısından sömürülür. Bu bir sömürüdür. Mustafa Kemal de dinin gerçek yerine oturtulması, Allah ile kul arasında bir kutsal duygu olarak korunması amacıyla laikliği getirmiştir. İngiliz emperyalizminin, Arap kapitülasyonunun aracı olmaması ve siyasi sömürü aracı olmaması için. ”
“Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunamaz.”
“Biz siyaset bakımından karşıtlarımıza özgürlük tanımazsak birer gizli faşistiz demektir.”
“Bir kişiye yapılan haksızlık tüm topluma karşı işlenmiş bir suçtur. Susanlar da bu insanlık suçlarına katılmış olur.”
“Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım unutma bizi… Bir gün sesimiz hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım unutma bizi…”
CELAL DURGUN
Uğur Mumcu ’nun mezarında güller açacak, Uğur Mumcu ’nun sesi hepinizin kulaklarında yankılanacak; Türk halkı, Kalpaksız Kuvay-ı Milliyeci yazarını unutmayacak.
Bir Pazar sabahıydı.
Ankara kar altında, zalimler pusudaydı.
Tarih, 24 Ocak 1993, saat 10.00 sularıydı.
Çevirdi anahtarı, araba bir yana, kendisi bir yana savruldu.
Ciğerine saplanan şarapnel parçaları canını yaktı.
Kan dolan gözlerini yumdu.
İsimsiz korkuları yüreğinden kovdu.
“Bembeyaz doğruları yaşadım ölümüne” dedi ve ekledi:
Buradaki “BİZ”, bağımsızlıkçı, devrimci, laik, halkçı, cumhuriyetçi, milliyetçi, devletçi ve Atatürkçü devrimcilerdi.
12 Mart’ın, 12 Eylül’ün astığı, işkencelerden geçirdiği, cezaevlerinde tuttuğu gençlerdi, yazarlardı, düşünürlerdi, siyasetçilerdi.
Yurt sevgisini, millet sevdasını yüreğine yazmışlardı.
Geride 2 çocuk, bir eş bıraktı.
Bir de satmadığı keskin bir kalem, kırık bir gözlük…
Bir de doğruluk, dürüstlük, mertlik, cesaret…
Bir de okuma aşkı, yazma aşkı, gerçeği ortaya çıkarma sevdası…
Bir de namus; meslekte namus, haberde namus, sözde namus, yazma da namus…
Ve kitaplar ve araştırma yazıları ve makaleler ve konferanslar ve söyleşiler…
Ve umut ve sevda ve inat ve direnme ve hakikat…
Ve O’nu uğurlayan milyonlar ve kadınlar ve erkekler ve kızlar ve oğlanlar ve gençler ve yaşlılar ve Türkler ve Kürtler ve Sünniler ve Aleviler ve Ermeniler ve Rumlar…
O, Kalpaksız “Kuvay-i Milliyecidir.”
O, araştırmacı yazarların paşasıdır.
O, korkusuz kalemdir.
O, mazlumun yanında, zalimin karşısındadır.
O, hakkın-hukukun bekçisi, arsızın, hırsızın takipçisidir.
O, aydınlanmanın, çağdaşlaşmanın savunucusu, karanlığın, yobazlığın düşmanıdır.
O, habercidir, O, yazardır, O, eylem adamıdır.
O, barıştan, kardeşlikten, özgürlükten; bir arada kardeşçe yaşamadan, paylaşmadan, dayanışmadan yana olanlarla beraberdir.
O, “bizi yutmak isteyen kapitalizme ve bizi perişan etmek isteyen emperyalizme” karşı savaş verenlerin yanındadır.
O, yiğittir, o efedir, o katıksız Kemalist’tir.
*** ***
Katledilişinin üzerinden 25 yıl geçti!
Biz, hala O’nun kim tarafından, niçin öldürüldüğünü bilmiyoruz!
Mahkemenin mahkûm ettiği “mahlûklar” içerdeler ama biz “tetikçileri” değil onları devşirenleri öğrenmek istiyoruz.
Mumcu ve diğer aydınlanmacı yazarlarımızın “katline ferman” verenlerin, üç-beş kafadarın, birkaç deli “yaratığın” işi olmadığı açıktır.
Türkiye’nin okuyan, düşünen, yazan, konuşan aydınlarını susturan, bedenlerini ortadan kaldıran örgüt yerli mi yabancı mı?
İşin için de CIA mı var MOSSAD mı var? Yoksa başka istihbarat güçleri mi? Kim?
İran’ın şeriat ihraç etme modeli mi bu cinayetleri işletti?
İçerideki gerici-yobaz-dinci yapılanma mı kahredici cinayeti işledi?
Faşist kafadarlar mı bu cinayeti kararlaştırdı?
PKK mı yoksa “derin devlet” mi yoluna taş koyanları yok etti?
Uğur Mumcu, vatanına ihanet etmedi.
Zalimi tutup, zavallıyı ezmedi.
Kuvvetliyi sahiplenip, zayıfın sırtına binmedi.
Bir o yana, bir bu yana çark etmedi, selam çakıp köşeyi dönmeyi düşünmedi.
Uğur Mumcu, iftira atmadı, hak yemedi, hukuk çiğnemedi.
Yazdıklarının hiçbiri yalanlanmadı.
Mumcu, kimin ya da kimlerin oyununu bozdu?
Soruya doğru yanıt verebilmek için Uğur Mumcu’nun ne yaptığına bakmak gerek.
Neleri yazdığını okumak, neleri söylediğine kulak vermek lazım!
Mumcu ne yapmıştı?
“Tarikat-Ticaret-Siyaset” üçgeninde yer alan şer odaklarını belgeleriyle açıklamıştı.
Dinci yapılanmanın, bölücü terörün arkasındaki güçleri sıralamıştı.
İçerdeki işbirlikçiyi, dışarıdaki oyun kurucuyu göstermişti.
Bugün yaşananları O, 30 yıl önce görmüş, yazmış ve uyarmıştı.
Korkanları, sinenleri, tam siper yere yatanları dik durmaya çağırmıştı.
Ucuz siyaset söyleminin sona erdirilmesini istemişti.
“Cesur bir kez, korkak bin kez ölür.”
“Önemli olan, insanın böyle bir toplumda bir ‘mezar taşı’ gibi suskunluk simgesi olmamasıdır” uyarısında bulunmuştu.
Mumcu, Kemalizm’in yolundan ayrılmamayı öğütlemişti.
“Biz sapına kadar Kemalist’iz. Mustafa Kemal’i savunmak, her devrimcinin namus borcudur. Mustafa Kemal’i küçümseyen, hor gören bir devrimci ile bizim işimiz olamaz” demişti.
Mumcu, Atatürkçülüğün özünü kavramıştı.
“Atatürkçülük, kısaca ulusal bağımsızlık ve ulusal onur demektir. Atatürkçülük, özetle antiemperyalist bir Kurtuluş Savaşı’nı başlatan ve sürdüren bir eylem ve öğretidir” demişti.
Ve Kemalizm’e burun kıvıran çokbilmiş “sosyalistlere” de ders vermişti: Aşağıdaki sözler Mumcu’ya aittir.
“Sosyalizm ile Kemalizm, tarihsel gelişimleri ve kurup geliştirdikleri siyasal iktidar yapıları açısından, hiç şüphesiz ayrı ayrı kavramlardır. Ancak, bu iki kavramın birleştikleri bir nokta vardır. O nokta, her iki kavramın da antiemperyalist nitelikte oluşudur. Her iki kavrama bu açıdan bakarsanız, Kemalizm ile sosyalizm arasında aşılmaz ‘Çin Seddi’ yoktur. Tersine, her iki kavram, ayrı ayrı nehirlerden aynı yöne akan taşkın sular gibidir. Zaman zaman birleşen, zaman zaman ayrılıp, aynı yönde başka denizlere akan bu nehirleri, bu taşkın suları, birbirine birleştiren köprüler ve yollar da vardır.”
Uğur Mumcu, özsüz, yansız, tarafsız değildir.
“Ben Atatürkçüyüm… Ben, cumhuriyetçiyim… Ben lâikim… Ben antiemperyalistim… Ben tam bağımsız Türkiye’den yanayım… Ben insan hakları savunucuyum… Ben, terörün karşısındayım… Ben, yobazların, hırsızların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıyım. Dün sabaha değin, araştırarak yazdığım hiçbir konuyu yalanlayamadınız. Öyleyse vurun, parçalayın, her parçamdan benim gibiler beni aşacaklar doğacaktır” diyerek yüreğini ortaya koyan adam gibi adamdır.
Mumcu, her yazısında, tüm kitaplarında, söyleşilerinde Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığına, ulusal bağımsızlığına, birliğine, çağdaşlığına, Atatürk’ün manevi mirasına sahip çıkmıştır. Atatürk’ü dilinden düşürmeyen miyop siyasetçiler ile gar dolap Atatürkçülerinin sahte yüzlerini, yalan sözlerini deşifre etmiş; “Temelinde bağımsızlık harcı yatan Cumhuriyetimiz, İkinci Dünya Savaş’ından sonra emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilmiştir. Öyle bir teslimiyettir ki yer altı zenginliklerimiz çokuluslu şirketlerin emrindedir. Öyle bir teslimiyettir ki, petrol, maden ve yabancı sermaye yasaları yabancı uzmanlarca hazırlanmıştır. Öyle bir teslimiyettir ki, ülke topraklarının bir bölümü ‘Üs’ adı altında başka devletin Genel Kurmayı’na armağan edilmiştir. Öyle bir teslimiyettir ki, ordumuzun silahları araç ve gereçleri Okyanus ötesi ülkelerin buyruklarına bağlanmıştır” diye yazan özüyle, sözüyle bir olan kişidir.
Mumcu, yobazlığa, gericiliğe, bölücülüğe, “prim” vermemiştir.
“İmam-hatip liselerini bitirenler neden ilahiyat fakülteleri ve İslam enstitülerine gitmiyorlar da ille de kaymakam, vali, savcı, yargıç ve subay olmak istiyorlar? Bu uzun vadeli eğitim ve bürokratik yerleşim projesini kimler planlıyor? “
“Cemaatlere, tarikatlara giren çocuklar 30 sene sonra general olacaklar cumhuriyete karşı ayaklanacaklar.”
Soru çalıp adamlarını subay okullarına yerleştirmediler mi?
Saygın üniversiteleri kazandırıp mezun etmediler mi?
Vali de oldular, Kaymakam da oldular.
General de oldular, Emniyet Müdürü de.
MİT’e de sızdılar, Cumhurbaşkanlığına da.
Ayaklanmadılar mı?
Bunlara kol, kanat olanlara, yollarını açanlara, beraber yürüyenlere, aynı menzile varmak için birlikte yolculuk edenlere…
Soruyorum?
Mumcu’nun yazdıklarını okumayanlar, söylediklerine kulak tıkayanlar, gösterdiklerini dikkate almayanlar; Size de aynı sorumu yöneltiyorum.
Mumcu’nun uyarılarını neden dikkate almadınız?
“Paralel Devlet’” olmalarına neden göz yumdunuz?
Kim gerçeği sakladı? Kim düzenbazla, işbirlikçiyle, hilekârla beraber oldu?
Kim ya da kimler gaflet uykusundan uyanmadı?
Kim haklı, kim haksız?
Mumcu mu, Mumcu gibi düşünenler mi, yoksa uyarıları kulak ardı edenler mi? KİM?
Yanıt verin, yanıt…
*** ***