Bülent SOYLAN Hani “Bu benimki de yaşamak mı?” denir ya bazen... İşte ne yazık ki bu günlerde ülkemizde halkın önemli bir kısmının içinde bulunduğu koşullar onlara aynen bunları söyletecek duruma geldi.
Özellikle de ücretlilerin, emeklilerin ve tabii ki daha doğru dürüst bir işi, bir geliri bile olmayanların şimdi her fırsatta yükselen-yükseltilen fiyatlar ve yüklenen vergiler karşısındaki mağduriyeti dolayısıyla.
Niçin peki? “Efendim parayı kısmazsak enflasyon azar, vergileri salmazsak bütçe denkleşmez” diye özetlenecek bir gerekçe, halkın bu büyük çoğunluğunun “Bıktım artık yaşamaktan” feryadı karşısında içtenlikle savunulabilecek bir politika olabilir mi?
Ya da şöyle soralım soruyu: Başta bu siyasetçilerin tercihi olan vergi artışları olmak üzere uygulanan ekonomi politikaları, acaba sonuçta sıradan halkı “bıktım artık, benimki de yaşamak mı?” dedirtecek hale gelmişse bu olay artık politika olmaktan çıkıp bir eziyet haline gelmiş sayılmaz mı? Kara kaplı kitaplara bakarsanız; devlet adına hareket eden iktidarlar, halkın yaşam koşullarını iyileştirerek yönetme konusunda yine halktan yetki alırlar, bu işleri yaparken kendilerine gereken parayı da vergi salarak toplarlar. Olayın en kısa anlatımı budur. Yani, iktidarlar insanların refahını yükseltme vaadiyle gelir, vergiler insanların daha iyi koşullarda yaşamasını sağlayacak icraat için alınır. Dolayısıyla “Neden vergi?” sorusunun verilmesi gereken cevabı her zaman için “halkın refahını yükseltmek için” olmalıdır. Peki, bu hep böyle mi oluyor? Herkes farklı bir ölçüye göre değerlendirecektir ama kabaca halkın yüzde yetmişe yakını buna inanmıyor, hele “en alttakiler” diyebileceğimiz asgari ücretlisi, emeklisi, işsizi ile yine kabaca yüzde otuzu diyeceğimiz bir kesimi geliri ile gideri arsındaki dengeyi çoktan kaybetmiş, aradaki farkı sadece giderek artan borçlanmayla karşılıyorsa, onların durumu artık bırakın kendilerinden bir biçimde vergi almayı, üste para verilmesini gerektiren bir durum değil midir? Daha açık söyleyelim: ödeme güçleri borçlarını çevirmeye bile yetmeyen o en altaki kesime “sizden de vergi” denebilir mi? * Anayasaya bile yazdığımız “Herkes mali gücüne göre vergilendirilir” dedikten ve bu kesimin o ölçü kabul edilen mali güç konusunda “sıfırın altında" olması çok açık olduğuna göre onlara hala en azından tüketim vergileri ile kamu mal ve hizmet fiyatları üzerinden bir biçimde “yüklenilmesi” aslında onların yaşam haklarına müdahale değil midir? Bırakın kredi kartı istatistiklerini bir kenara, hiç görmeyin milyonlarca icra dosyasını bir anlığına. Sadece “Bıktım artık yaşamaktan” yaygın nidaları bile bu işlerde yapılan -haydi insaflı davranalım- fahiş hatanın resmi değil midir? Nazım'ın dediği gibi söyleyelim: “Sen insan yaşamına kıymanın resmini yapabilir misin...” desek, ortaya bundan daha gerçekçi bir tablo çıkabilir mi? * Demek ki bu durumlardan kurtulmak için bile olsa, mali gücü sıfırın altında olanların şu ya da bu biçimde vergilendirilmesi, anayasanın ilgili hükmüne göre de hayatın akışına göre de yanlıştır ve bu yanlışa göz yummak, bile bile yapmak “geniş kitlelerin yaşama hakkına kastetmektir”.
Sonuç olarak, halkın “mali gücü sıfırın altında” olan o geniş kitle üzerindeki her türlü vergi yükünün kaldırılması gerekmektedir. Çünkü, onlardan tüketim üzerinden alınan ÖTV, KDV başta olma üzere; her türlü diğer vergiler, harçlar, kamu hizmetlerinin fiyatları, hatta cezalar üzerinden toplanan paralar, sonuçta onların sofrasından bir dilim ekmeği daha almak, onların yaşam haklarını kısıtlamaktır.
Bir vergi tekniği dolayısıyla baştan alınmak zorunda kalınsa bile toplanan vergi ve diğer kanmusal yüklerin belirli standartlar ölçüsünde kendilerine bir biçimde iadesi gerekir. En azından “Vergide adalet”bunu gerektirir.
Bunu yapmaz “şartlar bunu gerektiriyor” gibisinden yuvarlak gerekçelere sığınsanız da ortadaki hesap çok nettir: ülkede geniş bir kesim borcu borçla çevirmekteyse ve “bıktım artık yaşamaktan” diye feryad ediyorsa, ne vergide adaletten söz edilebilir ne yaşam hakkına saygıdan. “Ben yaptım oldu ama” deseniz de olmaz. Biliniz ki o geniş kitleler hem sizi sırtında taşıyıp hem size sonsuza kadar para ödemez, ödeyemez. Er geç kendilerine de size de “Qou Vadis?=Böyle nereye?” sorusunu sorarlar. Haydi -eger varsa- cevabınızı şimdiden düşünmeye başlayın.