Şahabettin KÜÇÜKYAZICI
24 Ocak Kararları ile neler değişti?
Meşhur 4 Ağustos Kararlarından sonra, Cumhuriyet Türkiyesi’nde istikrar programı adı altında uygulamaya konulan, ikinci liberalizm hamlesidir. Demokrat parti döneminde de, “Türkiye’nin dış borçları daha önce görülmemiş bir hızla artmaya başlamış ve dönem sonunda yüksek bir seviyeye çıkmıştır. Bunda, 1950’de iktidara gelen DP’nin serbest ithalat politikası gütmesi” 4 Ağustos Kararlarının alınmasına neden olmuştur.
Adalet Partisi azınlık hükümeti de, 24 Ocak 1980 tarihinde, istikrar kararları adı altında buna benzer bir dizi ekonomik düzenlemeler yapmıştır.
24 Ocak, Türkiye için yeni bir milat niteliğindedir.
Süleyman Demirel, 1980 yılı başında kurduğu azınlık hükümeti, Turgut Özal’ı tam yetki ile donatarak ekonomi yönetiminin başına getirmiş, Özal da kurduğu ekiple 24 Ocak Kararları diye bilinen istikrar paketini hazırlamıştır.
Siyasal alanda bir idealleri, modelleri bulunmayan, Batı hayranı ve hatta güdümündeki pek ekonomi yetkilisi de bu kararları, kamu maliyesindeki açıklardan doğan kriz ekonomisinin iyileştirilerek dengelenmesinde önemli rol oynadığı şeklinde değerlendirmiştir.
Onlara göre, bu programla Türkiye, piyasa ekonomisine geçecek, dünya piyasaları ile entegre olacaktı.
O günden bu yana 40 yıl geçti. Adalet Partisi azınlık hükümetinin Başbakan’ı Süleyman Demirel'in Başbakanlık Müsteşarı ve Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşar Vekili olarak atadığı Turgut Özal tarafından
“ekonomik hayatın yeniden düzenlenmesi” olarak sunulan bu kararlar Türkiye'de emekçilere yönelik kısıtlamalarla, sermayenin talepleri yerine getirilmiş, adeta 12 Eylül’e zemin hazırlamıştır.
Uluslararası sermayenin beklentileri olan, “KİT’lerin sübvanse edilmesine son verilmesi, reel ücretlerin düşürülmesi, sıkı para politikalarıyla enflasyonun kontrol altına alınması, devalüasyon yapılarak ihracata yönelik bir birikim modelinin önünün açılması, yatırıma ayrılan kaynakların azaltılarak büyüme hızının aşağı çekilmesi” birer birer yerine getirilmiş oluyordu.
Böylece, “Ekonominin liberalizasyonu adına ithalat kotaların adım adım kaldırılması, ağır sanayi ve temel mallara dönük kamu yatırımlarının giderek tasfiyesi, temel mallar üzerindeki sübvansiyonların kaldırılması, yerli ve yabancı sermaye yatırımlarının teşvik edilmesi, kâr transferinin kolaylaştırılması, Kamu İktisadi Teşekküleri’nin özelleştirilmesinin hedeflenmesi, iç talebin daraltılması, dış ticaretin serbestleşmesi” nin yolu açılmış oluyordu.
Bu aslında, IMF’nin 1970’li yıllarda az gelişmiş ülkelere yönelik geliştirdiği standart istikrar politikalarının ve Dünya Bankası tarafından geliştirilmiş yapısal uyum politikalarının içerisindeki tüm unsurlarını taşıyordu.
NELER DEĞİŞTİ
- Yüzde 32,7 devalüasyon yapılarak günlük kur ilanı uygulamasına gidildi.
- Gübre, enerji ve ulaştırma dışında sübvansiyonlar kaldırıldı.
- Yurt dışında sunulacak müteahhitlik hizmetleri desteklendi.
- Devletin ekonomideki payını küçülten önlemler alındı.
- KİT'lerdeki uygulamaya paralel olarak tarım ürünlerini destekleme alımları sınırlandırıldı.
- Dış ticaret serbestleştirildi.
- Yabancı sermaye yatırımları teşvik edildi.
- Kar transferlerine kolaylık sağlandı.
- İthalat kademeli olarak serbestleştirildi.
- İhracat vergi iadesi, düşük faizli kredi, imalatçı ihracatçılara ithal girdide gümrük muafiyeti, sektörlere göre farklılaşan teşvik sistemiyle teşvik edildi.
- Dövize çevrilebilir mevduat uygulamasına son verildi.
- Döviz alım satımı serbest bırakıldı.
- Döviz piyasası üzerindeki kontroller kaldırıldı, faiz oranları serbest bırakıldı ve reel faiz politikasına geçildi.
- Fiyat kontrol ve sınırlamaları kaldırılarak serbest piyasa uygulamasına geçildi.
Bütün bunlar, sermaye sınıfının yeniden yapılanmasını, solun da zayıflamasını, aynı zamanda AKP iktidarının zeminin oluşmasını sağladı